Dans Tarihi
Danssız çağ ve toplumlar yüzyıllar boyu ne görülmüş ne de işitilmiştir. Yani dans, insanın yeryüzündeki yaşamı kadar eskidir.Dansın menşei nesiller için beşik, çağlar için de tarih öncesidir. Dans, tartımlı gösterilerin sözlerden ziyade çalgıdan yardım arayanı olmuştur.
Kadim (eski) Yunan medeniyetinde dans özellikle İyonia ve Pontus'ta gün görmüştü. Baküs'ün Hindistan'a yaptığı efsanevî geziden dönüşünü temsil ediyordu.Bu bir cin ve peri dansıydı. Faunlar, Satirler, Titanlar, Koribantlar biçiminde kıyafet değiştirmiş olarak memleketin en ünlü kimseleri bu gösterilere katılıyorlardı. Bu dans seyirliktekilere öylesine ilgi aşılıyordu ki, bütün bir günü tem'şanın haz ve huzuru içinde geçirmeden edemiyorlardı.
Şarkta ileri gelenler bizzat dans etmezlerdi. Şehirlerdeki görgü bu duruma gelmişti. Fakat cariye rakkaselerin şehevî rakslarını seyretmekten büyük bir haz duyar olmuşlardı.
Avrupa'da Hristiyanlık dinî ayinlerden dansı kesin surette yasakladı. Bazı yazarlar aksine olayları işaretlemiş olsalar bile, anlattıkları istisnaî ve bazı mevkilere has kalmış gelgeç durumlardır. Balede şarkının yerinin olmayışı gibi kilisede de dansın yeri yoktu. Bütün ortaçağ boyunca Garp (Batı) şehirlerinde dans sönüp gözden düştü, XV. yüzyılda şeref kazandı. Koca baleler ve büyük balolar İtalya'da olağanüstü gün gördüler. Moda az sonra Catherine de Medicis ve Henri IV ile Fransa'da yayıldı. Louis XIV büyük bir dansçıydı. Nihayet Lully'nin bir operası olan "Le Triomphe de l'Amour"dadır ki dansın ilk defa operada yer aldığı görüldü. Tarihçenin bundan sonrası bale gelişmesinin önce Batı ve sonra Doğu Avrupa sahnelerindeki parlamasıdır.
Bale, yani sanat dansçılığı yanında sosyete ve halk dansları yine de çeşitlenerek kitleleri sarmaya devam ettiler.
Bizde Almanca söylenişine göre "Tanz" kelimesini Tuna yakınlarındaki bir müşahedesi sırasında (bilindiğine göre Türkçe metinde ilk defa olarak) Evliya Çelebi kullanmıştır (XVII. yüzyıl).
Tarihte dansa aleyhtar kalmış şahsiyetler görülmemiş değildir. Çiçeron, Roma'da bu zihniyetin de çaçaronluğunu yapmıştı: "Nemo fere saltat sobrius nisi insanit." (Bence sarhoş veya delice olmayan hiç kimse dans etmez.)
Dansın doğruya yakın surette şöylece tarifi mümkündür: "Dans bir fikir, bir duyu, bir ihtisas, bir olay veya bir hadisenin estetik kanunlarına göre tartımlı bir harekete dönüşümüdür.
Dansın sanat olarak ortaya çıkışı ise, Rönesans döneminde gerçekleşmiştir.
Kadim (eski) Yunan medeniyetinde dans özellikle İyonia ve Pontus'ta gün görmüştü. Baküs'ün Hindistan'a yaptığı efsanevî geziden dönüşünü temsil ediyordu.Bu bir cin ve peri dansıydı. Faunlar, Satirler, Titanlar, Koribantlar biçiminde kıyafet değiştirmiş olarak memleketin en ünlü kimseleri bu gösterilere katılıyorlardı. Bu dans seyirliktekilere öylesine ilgi aşılıyordu ki, bütün bir günü tem'şanın haz ve huzuru içinde geçirmeden edemiyorlardı.
Şarkta ileri gelenler bizzat dans etmezlerdi. Şehirlerdeki görgü bu duruma gelmişti. Fakat cariye rakkaselerin şehevî rakslarını seyretmekten büyük bir haz duyar olmuşlardı.
Avrupa'da Hristiyanlık dinî ayinlerden dansı kesin surette yasakladı. Bazı yazarlar aksine olayları işaretlemiş olsalar bile, anlattıkları istisnaî ve bazı mevkilere has kalmış gelgeç durumlardır. Balede şarkının yerinin olmayışı gibi kilisede de dansın yeri yoktu. Bütün ortaçağ boyunca Garp (Batı) şehirlerinde dans sönüp gözden düştü, XV. yüzyılda şeref kazandı. Koca baleler ve büyük balolar İtalya'da olağanüstü gün gördüler. Moda az sonra Catherine de Medicis ve Henri IV ile Fransa'da yayıldı. Louis XIV büyük bir dansçıydı. Nihayet Lully'nin bir operası olan "Le Triomphe de l'Amour"dadır ki dansın ilk defa operada yer aldığı görüldü. Tarihçenin bundan sonrası bale gelişmesinin önce Batı ve sonra Doğu Avrupa sahnelerindeki parlamasıdır.
Bale, yani sanat dansçılığı yanında sosyete ve halk dansları yine de çeşitlenerek kitleleri sarmaya devam ettiler.
Bizde Almanca söylenişine göre "Tanz" kelimesini Tuna yakınlarındaki bir müşahedesi sırasında (bilindiğine göre Türkçe metinde ilk defa olarak) Evliya Çelebi kullanmıştır (XVII. yüzyıl).
Tarihte dansa aleyhtar kalmış şahsiyetler görülmemiş değildir. Çiçeron, Roma'da bu zihniyetin de çaçaronluğunu yapmıştı: "Nemo fere saltat sobrius nisi insanit." (Bence sarhoş veya delice olmayan hiç kimse dans etmez.)
Dansın doğruya yakın surette şöylece tarifi mümkündür: "Dans bir fikir, bir duyu, bir ihtisas, bir olay veya bir hadisenin estetik kanunlarına göre tartımlı bir harekete dönüşümüdür.
Dansın sanat olarak ortaya çıkışı ise, Rönesans döneminde gerçekleşmiştir.
20. yüzyıl sınıfsal farklılıkların giderek ortadan kalktığı bir çağ olmuş ve 1920'lerden sonra ortaya çıkan müzik ve dans akımları, gramafon, radyo ve sinema gibi iletişim araçlarının icadı ile yaygınlaşmıştır. Böylelikle vals, tango, fokstrot, swing vb. pek çok müzik ve dans türü, uluslararası kimlik kazanmıştır.
1905-1914 yılları arasında en popüler salon dansları mazurka, kadril ve polkadır. 1908 yılından itibaren tango hızlı bir gelişme göstermiş ve 1917 yılında fokstrot ile birlikte Avrupa üzerinden dünyaya yayılmıştır. 1924 yılında Josephine Baker'in öncülüğünü yaptığı çarliston, savaşın acılarını unutmak isteyen dünya halkının gözdesi olmuştur. Dans tutkusu, 1920'li yılların başlarında tüm dünyada yaygınlaşan dans yarışmaları ile ivme kazanmıştır.
1940'larda, swing ve ardından bogie-bogie moda danslar olarak gündeme gelmiştir. Latin Amerika rüzgarı, 1950?lerin başında cha cha, samba, mambo gibi hareketli danslarla egemen olmuş, ancak kısa sürede tahtını rock'n roll'e devretmiştir. Şüphesiz 1950 ve 60'lı yılların tartışmasız dansı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın yeni hakimi olan Amerika'nın, yaşam ve eğlence kavramının bir özeti olan rock'n roll olmuştur.
1970'li yıllar ve sonrasında, çiftlerin birbirine sımsıkı sarıldığı dans türlerinin yerini, giderek akrobatik figürlerin öne çıktığı ve çiftlerin karşı karşıya geçip, hızlı bir ritmde dansettikleri danslar almıştır.
Son yıllarda, dansın bir spor dalı olarak kabülüne yönelik çalışmalar hız kazanmıştır. 8 Eylül 1997 tarihinde, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (International Olympic Committee-IOC) Uluslararası Dans Sporu Federasyonunu tam üyeliğe kabul ettiğini açıklamıştır. Uluslararası Olimpiyat Komitesine tam üyelik, yasal olarak dansın bir spor dalı olarak kabulü anlamındadır. Ancak, dans sporu henüz olimpiyat oyunlarında yeralmamakta, konuya ilişkin olarak Uluslararası Dans Sporu Federasyonu, çalışmalarına devam etmektedir.